T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KAHRAMANMARAŞ / ONİKİŞUBAT - NECMETTİN ERBAKAN ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

  

26-07-2020   

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Necmettin Erbakan*

 

Hacı Ali KULAÇ (Okul Müdürü)

 

Mayıs-2020

 

Ülkemizin önde gelen siyaset ve bilim insanı, eski başbakan ve makine profesörü, Millî Görüş Hareketinin lideri, okulumuzun isim sahibidir.

 

Kamer Hanım‟ın dünyaya getirdiği çocuk, yuvarlak yüzlü nurtopu gibi idi. Bu çocuğun istikbalde hangi ilklere imza atacağını kimse bilmiyordu.

 

Babası Ağır Ceza Reisi Mehmet Sabri Bey, Cumhuriyet‟in üçüncü yılının kutlandığı 29 Ekim 1926‟da Sinop‟ta dünyaya gelen oğluna "Dinin Yıldızı" anlamına gelen Necmettin adını koydu.

 

O, karanlıkta kalan nice meseleleri, bilinmeyenleri aydınlatacaktı. Onu söndürmek için, ışığının önüne geçmek için kimler ne entrikalar çevireceklerdi...!

 

İlkokul Dönemi

 

İlkokula Kayseri'de başlayan Erbakan, babasının Trabzon‟a tayiniyle ilkokul öğrenimini Trabzon'da tamamladı.

 

İlkokul öğretmenleri Erbakan‟ın babasına; "Reis Bey maşallahı var Necmettin‟in, aman dikkat edin, tahsilini tamamlasın, iyi bir öğrenim görsün " diyorlardı.

 

Oyunların Kurallarını Erbakan Koyardı

 

Erbakan çok zeki olduğundan çocukluğunda da üretken idi. Kendi kafasından yeni oyunlar icat eder, icat ettiği oyunlara kurallar koyar ve oynadıkları oyunları kendisi yönetirdi.

 

Çocukluk arkadaşlarından Vala Kartal Bey anlatıyor; "Necmettin Bey o zamandan bu zamana hiç değişmeyen bir olaydır. O zaman televizyon ve radyonun olmadığı bir dönemdi. Ancak köşe kapmaca, salıncakta sallanma veyahut da Necmettin Bey‟in kurallarını koyduğu oyunlarla oynardık. Bu oyunlarda onu yenmek mümkün olmazdı. Çünkü oyunların kurallarını kendisi koyardı. Salıncak oyununda kim ayaklarını tavana vurursa o birinci olurdu. Tabi kendisinin boyu o zaman da uzun idi. Dolayısıyla hemen ayağını duvara vurur ve birinci olurdu. Maalesef biz ayaklarımızı tavana vurmayı başaramazdık."

 

Oyun Bahçesinde Kurulan Devlet

 

Erbakan kendi çocukluğu ile ilgili şöyle diyor; "Bizim konağın bahçesi genişti. Bütün memur çocukları bizim bahçeye gelirler, bilhassa yaz tatillerinde böyle program dâhilinde oyunlar oynardık. Bahçede herkesin ayrı ayrı dükkânları vardı. Ayrıca basılmış paralarımız vardı. Günlük hayat programa bağlıydı. Belli saatlerde alış-veriş yapılırdı. Ondan sonra askeri talim yapılırdı. Bazen kitap okunurdu. Askeri talimlerde bahçede çok uzun sarmaşıklar vardı. Bu sarmaşıklarla incir ağacından konağın üst katına elektrik telleri çekerdik. Bunu askeri talim gereği yapardık. Üzerine de narçiçekleri asardık lamba görevi yapsın diye."

 

Lise Yılları

 

Erbakan ailesi 1937 yılında İstanbul‟a taşındı. Babası Mehmet Sabri Bey‟in niyeti, oğlu Necmettin Erbakan‟ı o yıllarda Almanya‟nın dünyada giderek artan prestiji nedeniyle Alman Lisesi‟ne kaydettirmekti. Ancak bu okuldaki öğrenim süresi hazırlık sınıfıyla birlikte yedi yıl olduğundan Alman Lisesi yerine İstanbul Erkek Lisesi‟ni tercih etti. Erbakan, 1943 yılında İstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle bitirdi.


Lise arkadaşlarından Ahmet Berker onun hakkında şöyle diyor; "Necmettin arkadaşımız her zaman iftihar edeceğimiz üstün zekâlı, zamanında ender yetişen kişilerden biridir. Okul tarihinde ve her yerde ismi anılacak bir arkadaşımızdır. Bizim için çok kıymetli bir insandır."

 

O yıllarla ilgili bir hatırasını Erbakan şöyle anlatıyor; "İstanbul Erkek Lisesi 2000 talebesi olan bir mektep, mektepte jimnastik dersinde hatırladığıma göre bir tek ben 10 puan almışım. Herkes birbirine bahsediyor, bir kısmı beni tanımıyor. Yahu bu nasıl bir spor da bu kadar başarılı bir adammış ki, bu meşhur Neriman Tekil‟den bu puanı almış. Bahçede, koridorlarda birbirlerine beni gösteriyorlar. Zannediyorlar ki ben o puanı spordaki maharetimden aldım."

 

Lise yıllarından arkadaşı Berhan Bey anlatıyor; "Neriman Tekil isimli beden eğitim hocamız vardı. O günkü Kültür Bakanlığı bir kural koymuştu. Lise talebesi 100 metreyi 14 saniyede katedecek. Bunu yapamayan tam not alamayacaktı. Herkes koşuyor Necmettin Bey ve ben de koşuyorum fakat bunun ardında on altı saniyeye düşüyoruz. Hocamız bizi bir daha koşturuyor, arkadaşlarımız bizi teşvik ediyorlar yine olmuyordu. Her koştukça başarı derecemiz düşüyordu. Hocamız da notumuzu kıracağından bahsediyordu. Ancak kırık puan almamız gerekirken Necmettin Bey 10 puan almış ben ise daha düşük aldım. Daha sonra bunun düzeltilmesi için bir yazılı yaptı. Bu yazılı imtihanda bize bir futbol sahasının ebadını, koşmakla yürümek arasındaki farkı yazınız şeklinde sorular sordu. Necmettin Bey matematikte çok başarılı olduğu için şakır şakır yazdı. Ben ise futbol sahasının ebadım tam yazamadım. Bu sebeple Necmettin Bey 10 alırken ben 10 alamadım."

 

Okulda hep takdirle geçen Necmettin Erbakan sıfırcı Avni olarak ün yapan fizik öğretmeni rahmetli Avni Kuren‟den 10 almayı başaran ilk öğrenci Necmettin Erbakan oldu.

 

Erbakan öğretmenlerinden öğrendiği tarifleri ne eksik ne fazla anlatırdı. Bu sebeple bütün öğretmenlerin ilgisini çekerdi. Bir gün okula yeni tayin edilen bir öğretmen öğrencilere bir tarif sormuş. Bu soruya en mükemmel cevabı Erbakan vermiş. Dersten sonra öğretmenler odasında Erbakan‟ın zekâsından bahseden bu öğretmene diğer öğretmenler gülmüşler. "Niçin gülüyorsunuz?" diye sormuş. Öğretmenler de "okula yeni geldiğiniz belli" diye cevap vermişler.

 

Erbakan İstanbul Teknik Üniversitesine Kayıt Yaptırıyor

 

O dönemlerde liseyi birincilikle bitirenler İstanbul Teknik Üniversitesine imtihansız giriyorlardı. Erbakan bu imkânı reddetti. Daha sonra girdiği imtihanda gösterdiği üstün başarı nedeniyle İstanbul Teknik Üniversitesinin ikinci sınıfından okumaya başladı. Böylece Erbakan öğrencilik yıllarında bir ilke daha imza atmış oldu.

 

İlkokul, ortaokul ve lisede gösterdiği üstün başarıyı üniversite hayatında da katlayarak devam ettirdi. "Özellikle matematik derslerinde gösterdiği üstün başarıdan dolayı arkadaşları ona "YARIM DÜNYA" ve "DERYA" diye isimler takmışlardı."

 

1948 yılı yaz döneminde, İTÜ Makine Fakültesi'nden üstün başarı ile mezun olan Erbakan, aynı yılın 1 Temmuzu'nda Makine Fakültesi Motorlar Kürsüsü'nde asistan olarak göreve başladı.

 

1948 ile 1951 yılları arasında yeterlilik tezini hazırladı. Bu süreçte ders verme yetkisi sadece doçent ve profesörlere ait olmasına karşın, kendisine özel bir izin çıkarılması üzerine daha asistan iken Makine Fakültesinde ders vermeye başladı.

 

Okul Albümündeki Erbakan

 

" Necmettin Erbakan, Toylardandır, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeler işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarsını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği konuyu, o kırk sayfada hülasa eder. Kendisine civata nedir


diye sorarsanız, izaha demir filizlerinin naklinden başlar. O kadar uzun anlatır ki nihayet namaz vakti gelir, gider namazını kılar, gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder."

 

Necmettin Erbakan Okul yıllığı ile ilgili şu yorumu yapar: "Okul yıllığının başındaki "TOY" kelimesini arkadaşlarımız İstanbul Teknik Üniversitesi ikinci sınıfa gidenler için kullanırlardı. Ben üniversiteye ikinci sınıftan başladığım için bana da aynı ifadeyi tabir etmişlerdi."

 

Üniversite Erbakan'ı Almanya'ya Gönderiyor

 

1951 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi Motorlar Kürsüsünde hazırladığı yeterlilik tezindeki başarısından dolayı üniversite Erbakan‟ı bilimsel araştırmalar yapması için Almanya‟ya gönderdi.

 

Aachen Teknik Üniversitesi Motorlar ve Termo Dinamik Kürsüsü‟nde bir buçuk yıl kalıp bu süre içinde üç tez hazırladı. Bunlardan biri doçentlik tezi idi. Bu tezlerden biri de dizel motorlarda püskürtülen yakıtın tutuşmasının matematiksel anlatımını yaptığı tez idi. Bu tez Almanya‟daki bilim camiasında geniş yankı uyandırdı.

 

Bunun üzerine Almanya‟nın sanayi devi Deutz Motor Fabrikası‟na çağırıldı ve Leopard tankları konusunda araştırma başmühendisi olarak görev, yaptı. Bu görevinde de üstün başarı gösteren Erbakan‟a Alman yetkililer maaşını artırma teklifinde bulundular. Ancak ülkesinin sanayileşmesi aşkıyla bu teklifi reddedip milli duygularla, milli sanayiyi başlatmak için Türkiye‟ye döndü.

 

Bu dönemde Erbakan‟la Almanya‟da tanışan bir bilim adamı Prof. Dr. Selim Palavan onu şöyle anlatıyor;

 

"Necmettin Erbakan Beyle Almanyada görüştük. Birlikte bir gün yemeğe gittik. Yemekte önce güzel bir çorba içtik. Yemeği yedikten sonra bir meyve salatası getirildi. Necmettin Bey salataya doğru eğilip onu kokladı ve yemek istemediğini söyledi. Ben de kendisine niçin yemek istemediğini sordum. Salatanın içinde alkol olduğunu söyledi. Ben de ona, Necmi birkaç damla alkolden ne olur dedim. Yine de hayır yemem dedi. Bunun üzerine dedim ki: Necmi farz edin ki ağır bir şekilde hastalandınız ve sana bir ilaç verdiler ve bu ilacın içinde yüzde elli alkol var, bu durumda ilacı kullanmayacak mısınız? Hiç düşünmeden Erbakan bana şu cevabı verdi: Hocam! Siz koskoca bir hocasınız, siz hiç inanabilir misiniz ki alkollü ilaç fayda verir?

 

Necmettin Bey benim için ilk kitap yazan biridir. Almanyada bir müddet sonra maaşını artırmak istediler fakat o, bunu kabul etmeyip Türkiyeye döndü."

 

Erbakan O yılların Almanya‟sını şöyle anlatıyor; "Biz ilk defa 1951 senesinde Almanya‟ya gittik. Dünya Savaşı 1945 te sona ermiş, ama anlaşmalar vesaire derken 1947 olmuştu, Almanya „da üç-dört sene evvel hiç bir şey yapılabilmiş değildi. Gittiğimiz zaman hatta şaşırdık, eyvah bu yıkık şehirde mi oturacağız! Üniversitenin camları yok, kaloriferler çalışmıyor, profesörler paltolarıyla derslere giriyorlar, ama azimliler. Binada bir takım kurşun yaraları var. Biz bu tezleri hazırlarken üniversitenin Laboratuvarında yer olmadığı için Üniversitenin yakınındaki bir garajı kiraladık. O garajda yeniden baştan sona kadar laboratuvarı kurduk. Bugünkü Almanya o zor şartlar altında yola çıkarak bu günkü konumuna geldi. Biz işte o tarihlerde Almanya harpten sonra nasıl kalkınıyor bunu orada yaşadık."

 

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Alman üniversitelerinde ilk Türk ilim adamı olan Erbakan, 1953'te doçentlik sınavını vermek üzere Türkiye'ye döndü.


Erbakan sınavı başarıyla vererek henüz 27 yaşındayken Türkiye'nin en genç doçenti oldu. Araştırmalar yapmak üzere tekrar Almanya'ya giden Erbakan, burada yaklaşık 6 ay motor araştırmaları başmühendisi olarak görev yaptı. 1954-1955 yılları arasında askerlik görevini yerine getirdi.

 

Erbakan Öğrencilik Yıllarında Namazını Kılardı

 

Anne ve babasından aldığı din eğitimini, ilk ve orta öğrenimi sırasında gittiği camilerdeki hoca efendilerden aldığı derslerle geliştiren Erbakan‟ın en etkilendiği Gönenli Mehmet Efendi ve Mehmet Zahit Kotku Hoca Efendi oldu.

 

Aldığı sağlam dini eğitim sebebiyle İstanbul Erkek Lisesi‟nde orta öğrenimini yaptığı dönemde okulun bir odasını mescid olarak kullanıyor ve vakit namazlarını orada kılıyordu. Üniversite yıllarında ise İstanbul Teknik Üniversitesindeki mescitte ve öğrenci yurtlarındaki odalarda kılıyordu.

 

Erbakan, cemaatle namaz kılmanın daha sevap olduğunu bildiği için İstanbul Teknik Üniversitesi öğrenci yurdundaki odalarda Süleyman Demirel Bey‟in de aralarında bulunduğu üç arkadaşına imamlık yapar, cemaatle namazını kılardı. Erbakan için dini istismar ediyor, gösteriş için namaz kılıyor, bir yerde bir kaç defa namaz kılıyor diye iddia edenlerin maksatlarının iftira olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu iftiralara inananların da Erbakan‟ı tanımadıklarını görmekteyiz.

 

Siyasete atıldığında da ibadetini aksatmayan, ibadet hayatı eleştiri hatta alay konusu olan Erbakan, bulunduğu ortamlarda namazlarını aksatmamıştır.

 

Erbakan‟ın namaz kılışı, şov yapmak için ya da dini istismar etmek için namaz kılanların namazlarına hiç benzemiyor. "Mü‟minler o kimselerdir ki, onlar gaybe inanırlar ve beş vakit namazı gereği gibi kılarlar."

 

Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu Anlatıyor

 

"Üniversitemizin mescidi vardı. Cuma günleri Erbakan‟la beraber oluyorduk. Rahmetli Kirazoğlu Abimiz de bizim başımızdı. Herkese bir konu verirdi. Necmettin Erbakan Beye de Besmele konusu verildi, iki hafta üst üste besmeleyi bize çok güzel bir şekilde anlattı. Necmettin Erbakan Bey benimle beraber Üniversiteye başladı, ancak o benden bir yıl önce mezun olduğu için bana hocalık da yaptı. Çok güzel ders anlatıp, güzel resim çizer ve tahtayı çok düzgün kullanırdı. Uzun konuşurdu fakat cümlelerinde bir aksaklık ve ifade düşüklüğü olmazdı. Daha sonra asistanlıkta ve doçentlikte de kendisiyle beraber çalıştık. Arkadaş olarak da çok iyi bir arkadaştı. Bunun için üniversiteden ayrılıp Ankara‟ya gitmesini hiç istemiyorduk."

 

Türkiye'nin "Erbakan Hocası"

 

Devrin manevi mimarlarından Abdülaziz Bekkine‟nin isteği üzerine asistan Necmettin Erbakan ve Yahya Oğuz, Haydarpaşa‟dan Afyon‟a giderler.

 

Bolvadinli Yörükzade Ahmet Fevzi Efendi‟nin huzurundadırlar. Yörükzade şaşırtan bir karşılama yapar:

 

-Oooo Necmettin Hoca... Hoş geldin!

 

Genç Erbakan‟ı hiç görmediği halde ilk görüşte tanımıştır, Fevzi Efendi. Asistan Erbakan; doktor, profesör olacak, başbakan olacak ancak vefatına hatta sonrasına kadar "Hoca" olacak bildiklerini olayların diliyle bir millete ve evlatlarına öğretmeye devam edecektir.

 

Ağır Sanayi Hamlesini Başlattı


"Teknoloji Allah‟ın bir lütfudur, rahmetidir. Geri kalmış ülkelerin kendini ilerlemiş sanan ülkelerin önüne geçmesi için bir fırsattır" diyen Erbakan, Almanya‟da kaldığı süreçteki tecrübelerini Türkiye‟de ağır sanayi hamlesi olarak başlattı. Bunu da Milli Görüş'ün önemli hedeflerinden birisi olarak belirledi.

Erbakan'ın ağır sanayi hamlesi adına attığı adımlar ve sonraki çabaları zor bir süreçti.

 

Erbakan, o yıllarda düzenlenen otomobil kongresinde "Şeftaliden başka bir şey üretemeyiz" görüşünü savunanlara inat, bir araya geldiği arkadaşlarıyla 1956'da Gümüş Motor Fabrikasını kurdu. Avrupa standartlarının da altında, saatte 5,5 litre motorin harcayan Gümüş Motor'u bir avuç fedakâr insanla üretti. Pancar Motor adıyla çalışan fabrika, Mart 1960'ta seri üretime başladı. O, bir konuşmasında kuvvetin önemine vurgu yaparak şöyle diyordu; "Hakkı üstün tutarız amma kuvvetin de kıymetini biliriz. Hakkın emrindeki kuvvet en şerefli kuvvettir."

 

Odalar Birliği Başkanlığına Getirilmesi

 

Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanlığına getirilmesinin ardından Genel Sekreter olan Erbakan, önce Odalar Birliği İdare Heyeti Üyesi, bir yıl sonra da Odalar Birliği Başkanı seçildi.

 

Erbakan o dönem tanıştığı Nermin Erbakan ile evlendi. Nermin ve Necmettin Erbakan çiftinin evliliğinden çocukları Zeynep, Elif ve Muhammed Fatih dünyaya geldi.

 

Erbakan, Odalar Birliğinde de aktif dönem geçirdi, Anadolu sermayesini desteklemek için çalıştı.

 

Odalar Birliği Başkanı Erbakan'ın, bu koltuktan uzaklaştırılması için çeşitli adımlar, siyasi pazarlıklar yapıldı. Odalar Birliği Başkanlığı seçiminin geçersiz sayılması Danıştay‟a taşındı. Erbakan, bu görevinden Ankara Valiliğinin emriyle uzaklaştırıldı.

 

Erbakan'ın Siyaset Yolculuğu

 

Odalar Birliği başkanlığından uzaklaştırılması Erbakan'ın siyaset yolculuğunu başlattı.

 

"Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir." Sözü ona aittir.

 

12 Ekim 1969'daki milletvekili seçimine giderken o dönem güçlü bir siyasi parti olan Adalet Partisinden (AP) milletvekili olmak istedi, ancak kabul edilmedi.

 

Erbakan, kendisine büyük hoşgörü ve sevgi besleyen Konya'dan, bağımsız aday olarak seçime girdi ve üç milletvekili seçilebilecek oyu alarak meclisin yolunu tuttu.

 

Erbakan, Konya'daki milletvekilliği çalışmaları sırasında kendisine yöneltilen, "İyi de bir çiçekle bahar olmaz ki" yorumları üzerine, "Evet, bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar" ifadesini kullanmıştı.

 

Konya Bağımsız Milletvekili Erbakan, çok geçmeden, 24 Ocak 1970'te, 17 arkadaşıyla Milli Görüş hareketinin ortaya çıkmasını sağlayacak ilk parti olan Milli Nizam Partisini kurdu.

 

Genel Başkan Erbakan, partisinin kuruluşundan sonra kapitalizm ve batıcılık karşıtı bir siyaset yürüttü.

 

Erbakan'ın siyasetinde "Siyonizmle mücadele ön planda yer aldı. Erbakan ile birlikte Türk siyasetinde ve kamuoyunda "Filistin davası" konusunda hassasiyet oluştu. Erbakan Hoca 1980‟de yapılan Büyük Kudüs Yürüyüşü öncesi söylediği tarihi sözü 2009 yılında Çağlayan‟da yüz binlerin katıldığı "Zalime Lanet Mitinginde bir kez daha haykırıyor ve "Amerika, İsrail‟i çok seviyorsa, İsrail‟e Amerika‟da bir eyalet versin" diyerek emperyalizme ve siyonizme adeta meydan okuyordu.


Erbakan, "Biz seçimler için değil, gelecek nesiller için çalışıyoruz" diyerek siyasetdeki amacının ne olduğunu belirtmiş oluyordu.

 

Ayrıca Erbakan'ın bu dönemki konuşmalarında, halkı Ayasofya'da namaz kılmaya davet etmesi, ilk kurduğu partisinin kapatılması kararına da girmişti. O, Ayasofya‟nın tarihteki önemini şu sözlerle anlatmaktadır: "Ayasofya; Anadolu'nun ve İstanbul'un İslamlaştığının ve Müslüman Türk‟e vatanlaştığının abideleşmiş ifadesidir."

 

Erbakan ve arkadaşlarının izlediği siyaset tarzı pek çok çevrenin dikkatini çekti.

 

12 Mart Muhtırasının ardından nisan ayında "laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" iddiasıyla Milli Nizam Partisi kapatıldı.

 

Partisinin kapatılmasının ardından Erbakan, arkadaşlarıyla 11 Ekim 1972'de Milli Selamet Partisini (MSP) kurdu. Parti, 1973'teki seçimde 48 milletvekilliği ve 3 senatörlük kazanarak 51 parlamenterle Meclise girdi.

 

"Mücahit Erbakan" Oluşu

 

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Bülent Ecevit ile yapılan görüşmelerin ardından CHP-MSP koalisyon hükümeti kuruldu. Erbakan, bu hükümette başbakan yardımcısı olarak görev aldı.

 

Bu dönem Kıbrıs sorunu gündeme geldi ve ülkedeki sorunlardan çok adadaki gelişmeler üzerine strateji yürütülmeye başlandı. Ada'ya 20 Temmuz 1974'te düzenlenen barış harekâtını güçlü bir şekilde savunan Erbakan'ın ismi bu dönemde "Mücahit" sıfatıyla birlikte kullanılmaya başlandı.

 

Erbakan'ın Cezaevi Süreci

 

Milli Selamet Partisince 6 Eylül 1980'de Konya'da düzenlenen Kudüs Mitingi büyük ses getirirken, bu miting partinin kapatılma sebeplerinden birisi olarak gösterildi. Müslümanların ilk kıblesi, üç kutsal şehrin üçüncüsü ve Miraç hadisesinin başladığı mekân olan Kudüs davası Necmettin Erbakan‟ın dış politikada en önemli köşe taşlarından biridir. 2009 yılında çağlayanda düzenlenen mitingde Erbakan Hoca konuşmasının sonunda, mitinge katılanlara "Mukaddes şehrimiz Kudüs‟ü, mukaddes mabedimiz Mescid-i Aksa‟yı, İslam diyarı Gazze‟yi, her türlü işgal ve tecavüzden kurtarmak için, bütün İslam ve insanlık adına, bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz" diye yemin ettirdi.

 

Erbakan'ın bu sürede verdiği mücadele "dava" olarak adlandırıldı. Erbakan'ın "dava" için yetiştirdiği nesil, yeni Türkiye inşasında bunu esas aldı.

 

Konya‟da düzenlenen Kudüs Mitinginden 6 gün sonra 12 Eylül 1980 de TSK yönetime el koydu. Darbeden sonra İzmir Uzunada‟da uzun süre gözaltında kalan Erbakan, daha sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklandı ve 9 ay cezaevinde kaldı. Erbakan‟ın Mahkemedeki Tutumunu MSP Gençlik Teşkilatları Genel Başkanı Ahmet Oğuz Anlatıyor; "Savunmamızın ağırlığını bir lokomotif gibi Genel Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan„ın savunması oluşturuyordu. Mahkeme öncesi hazırlıklar esnasında, tutuklu avukat ve MKYK üyeleri "Hocam biz bir şey söylemeyelim savunmayı hepimiz adına siz yapın " diyorlardı. Gerçekten de Hocamız Makina Profesörü amma, hukuku ve hukuk mantığını çok net ve dikkat çekici olarak ortaya koyuyordu. Adeta hukuk dersi, hukuk ziyafeti veriyordu. Üzerimizdeki sıkıntılar dağılıyor ve kalbi bir rahatlama oluyordu. "

 

Erbakan cezaevinden çıktıktan sonra yeni parti kurmak için çalışmalar başlattı.

 

Refah Partisi Kuruluyor

 

Siyasi yasaklı Erbakan, kapatılan MSP'nin yerine Refah Partisinin (RP) 19 Temmuz 1983'te kurulmasını sağladı. Partinin genel başkanlığı koltuğuna Ahmet Tekdal oturdu.


Siyaset yasağının referandumla kalkmasının ardından Erbakan, Refah Partisinin 11 Ekim 1987'de yapılan kongresinde oy birliğiyle genel başkan oldu. Bu tarihten sonra yapılan yerel seçimlerde Refah Partisinin kazandığı belediyelerdeki hizmetler, Erbakan ve siyasetine olan ilgiyi artırdı. Milli Görüş fikri, Türkiye'de bu dönemde yeni bir model oldu. Necmettin Erbakan, 20 Ekim 1991 seçimlerinde Konya'dan yeniden milletvekili seçildi.

 

Parti, 1995'teki genel seçimlerde yüzde 21,7 oy oranıyla sandıktan birinci çıktı. Erbakan, Meclise Konya milletvekili olarak girdi.

 

Erbakan‟ın bu dönemde siyasi literatüre kazandırdığı pek çok söz vardır bunlardan bazıları;

 

-Erbakan, 1996 yılında "Gün gelecek, rektörler başörtülü kızlarımızın önünde selam duracak" sözleriyle bir devre damgasını vurmuştu.

 

-"Müslüman hakkin hâkimiyeti için motor, şerrin yok olması için fren olma görevlisidir"

 

-"Namaz dinin direği, cihad ise zirvesidir. Biz siyaset değil cihad yapıyoruz" ifadeleridir.

 

Erbakan 54. Hükümette Başbakan Oluyor

 

Erbakan, Tansu Çiller'in Genel Başkanlığı'ndaki Doğru Yol Partisi ile 54. Hükümeti kurarak 28 Haziran 1996'da başbakanlık koltuğuna oturdu.

 

Erbakan öncülüğündeki REFAHYOL Hükümeti kamu kurumlarının paralarını, kamu bankalarında toplamıştır. Krediye ihtiyacı olan kamu kurumları, kredi ihtiyacını kamu bankalarından karşılamıştır. Kamu kurumlarının özel bankalardan kredi almaları yasaklanmıştır. İşte kamu paralarının, kamu bankalarında toplanmasını sağlayan bu sisteme "havuz sistemi" denmiştir.

 

Prof. Dr. Necmettin Erbakan havuz sistemini kurmakla iktisadi bir devrim gerçekleştirmiştir. Erbakan Hoca sistemi kurduktan sonra faiz oranları %135 iken %70‟lere kadar gerilemiştir.

 

27 Mayıs 1997'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş tarafından Anayasa Mahkemesine iktidar partisi Refah Partisinin temelli kapatılması istemiyle dava açıldı.

 

30 Haziran 1997'de koalisyon ortağı Doğru Yol Partisinin protokol gereği başbakanlık koltuğunu alması için Necmettin Erbakan, Cumhurbaşkanına istifasını sundu.

 

Anayasa Mahkemesinde görülen Refah Partisinin kapatılması davası 16 Ocak 1998'de sonuca bağlandı. Refah Partisinin kapatılmasına ve aralarında Necmettin Erbakan'ın da bulunduğu 6 kişiye 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesine karar verildi.

 

Erbakan, partisinin kapatılması kararının ardından yaptığı konuşmada; "Bu alınmış olan karar, tarihin akışı içerisinde basit bir noktadır. Böyle bir kararın yürürlüğe girmesiyle Türkiye'de halkımızın muazzam bir bölümünün partisi olan Refah Partisi ve onun davası, bu kararlardan zerre kadar etkilenmez. Bu kararlardan tek sonuç çıkar, o da refah inancının tek başına iktidarıdır. Bu olayın arkasından Refah Partisi davasının, camiasının çok daha büyüyüp gelişeceği kesinlikle açıktır. " ifadesini kullanmıştı.

 

28 Şubat Süreci

 

Medya üzerinden 54. Hükümet'in faaliyetlerine ilişkin başlatılan algı operasyonları 28 Şubat sürecinin temelini oluşturdu.


 

28 Şubat sürecinde bazı üniversiteler, iş dünyası ve sendikalar da Erbakan siyasetine karşı düşmanca bir misyon üstlendi.


Erbakan'ın Mısır ziyaretindeki bayrak krizi, Libya ziyaretinde Kaddafi'nin açıklamaları da yine Erbakan aleyhinde kullanılmaya başlandı.

 

Günlerce kamuoyunda oluşturulan bu propagandalar sonucunda 28 Şubat 1997'de adına post-modern darbe de denilen müdahale gerçekleşti. Bu tarihte yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı tam 9 saat sürmüştü. REFAH-YOL hükümetinin icraatlarına yöneltilen suçlamaları Başbakan Erbakan tek tek cevaplarken şakaklarından çıkan ter boncuk boncuk yanaklarından aşağı süzülüyordu. Bu toplantıdan sonra partililer Erbakan‟ı "Savunan Adam" diye isimlendireceklerdi.

 

Erbakan D-8'leri Kuruyor

 

Başbakan Erbakan gelişmekte olan Müslüman ülkeleri bir araya getirmek için D-8'i kurdu.

 

D-8  fikrinin  temelini,  Erbakan'ın  "İslam  Birliği"  hedefi  oluşturmuştur.  Erbakan,  Soğuk  Savaş'ın

 

ardından yeni bir dünya düzeni kurulması gerektiğini ve Müslüman ülkelerin bu düzende güçlerini

 

birleştirerek  daha  etkin  bir  rol  oynayabileceğini  savunuyordu.   Adından  da  anlaşılabileceği  gibi

 

örgütün sekiz üyesi bulunuyor: Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve

 

Nijerya. Örgütün resmi kuruluşu 15 Haziran 1997‟dir. D-8'in bayrağında altı yıldız yer alıyor ve

 

bunlar örgütün 6 temel ilkesini sembolize ediyor:

 

-Savaş değil barış,

 

-Çatışma değil diyalog,

 

-Çifte standart değil adalet,

 

-Üstünlük değil eşitlik,

 

-Sömürü değil işbirliği,

 

-Baskı ve tahakküm değil; insan hakları, hürriyet ve demokrasi.

 

Bu prensipler sadece D-8‟in kendi prensipleri değil, yeni bir dünyanın kurulmasının da temel esasları olarak Erbakan hoca tarafından 15 Haziran 1997 de İstanbul‟da deklare edilmiştir.

 

Erbakan'ın Büyük İdeali

 

"Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya" İdealleri Erbakan‟ın büyük ideali idi.

 

Türk siyasetine yeni bir anlayış getiren Erbakan, siyasi hayatı boyunca Türkiye öncülüğünde adil bir dünyanın kurulacağına inanarak çalıştı.

 

Dünya gündemi ile Türk siyasal hayatına, sağ ve sol çizginin dışında "Milli Görüş" kavramını taşıyarak İslam dünyasında siyasi bir uyanışa vesile olan Erbakan, hak ve adalete inanan tüm Müslümanların birleşmesi gerektiğini savundu. O, bu inancını "Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve adil bir dünya mutlaka kurulacaktır." sözü ile ifade etmiştir.

 

Erbakan Gençliğe Önem Verirdi

 

Erbakan ideallerinin adamı olarak şuurlu bir gençliğin yetişmesi için hep ter dökmüştür. Bu konuda gençliği örgütlemek için Milli Gençlik Vakfı‟nın, Anadolu Gençlik Derneği‟nin kurulmasına hamilik yapmıştır. Milli Görüş davasının motor gücü olarak tanımladığı gençleri her seferinde bağrına basmış, mücadelesinde hep gençlerle birlikte yürümüştür. "Bir milletin asıl gücü; topu, tüfeği yahut tankı değil imanlı ve inançlı gençliğidir" sözü ona aittir.

 

Erbakan'ın Ahlak ve Maneviyat Vurgusu


Onun siyasî hayatı boyunca tekrarladığı sloganlarından biri de "önce ahlâk ve maneviyat" olmuştur. Erbakan ülkedeki köklü sorunların toplumun kendi medeniyet köklerinden kopmasından, ahlâkî ve mânevî değerlerinden uzaklaşmasından kaynaklandığını, bu sebeple maddî alanda olduğu gibi mânevî alanda da bir kalkınma hamlesine ihtiyaç bulunduğunu savunuyordu. Hemen hemen bütün siyasî söylemlerinde kullandığı "mânevî kalkınma" toplumun yeniden İslamlaştırılması ve temel politikaların İslâm‟a dayandırılması olarak anlaşılmıştır. Erbakan‟ın konuşmalarında sık sık bin yıllık tarihe atıfta bulunması, millî görüş kavramını özellikle Alparslan, Fâtih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, İstanbul‟un fethi, Viyana Kuşatması gibi İslâmî-millî tarihin kurucu isimleri ve olaylarıyla ilişkilendirmesi mânevî kalkınma temasını öz değerlerimizden aldığına işaret eder.

 

Erbakan'ın Teknoloji Vurgusu

 

Erbakan'ın yerli İHA ve SİHA projelerini desteklediği ve teşvik ettiği herkes tarafından biliniyordu.

 

Erbakan'ın yaptığı konuşmalarda da bunu sıklıkla dile getirdiği görülmüştü.

 

Erbakan'ın İHA ve SİHA hakkında yaptığı açıklamalar arasında şunlar yer alır:

 

-''Teknolojiyle şimdi şu mümkün mü? Ben şimdi masada oturuyorum. Şurada bir düğmeye basıyorum. İstanbul Havalimanı'ndan pilotsuz uçak havalanıyor. Uçağın önünde ne varsa, ben de ekrandan görüyorum. Ve karşımdaki santrala düğmeye basar basmaz, füzeyi atıyorum. Ve berhava ediyorum, oturduğum yerde. Ortada insan yok.''

 

-''Bekleyecek miyiz? Hayır. Gelin biz bir teknoloji araştırma vakfı kuralım. Bu vakıf Amerika'dan daha üstün füzeleri geliştirsin. Amerika'dan daha üstün pilotsuz uçakları geliştirsin. Bilgisayarla hedefi şaşmadan. Güdümlü mermileri, uçaksavarları, tanksavarları geliştirsin.''

-  ''Her şey hayalden başlar. Bunun temelinde inanç yatar. İnanırsanız başarırsınız.''

 

-"Savaşlar sanal savaşa dönüşecek, oturulan yerden ve insansız yapılacak. Bu, teknoloji ile mümkündür."

 

-  "Teknoloji ile düşman gemisinden atılan füzeyi yakalarsın ve o geminin üstünde patlatırsın."

 

-   ''Cenab-ı Allah ''düşmanın silahının üstününü hazırlayın'' diye emir vermiş. Biz de daha üstün silahları hazırlamakla zaten görevliyiz.''

 

Erbakan'ı Ebediyete Milyonlar Uğurladı

 

28 Şubat sürecinden sonra Anayasa Mahkemesi‟nin 16 Ocak 1998‟de "laiklik karşıtı eylemelerin odağı olduğu" gerekçesi ile Refah Partisini kapatmasıyla Erbakan‟a 5 yıllık siyaset yasağı getirilmişti.

 

17 Ekim 2010'da yapılan Saadet Partisi Olağanüstü Büyük Kongresinde yeniden genel başkan olan Erbakan, hayatının kalan günlerinde sağlık sorunları ile mücadele etti. Buna rağmen siyasi yasaklı olduğu zamanlarda da ülke ve dünya meseleleri ile ilgilenmekten geri durmadı. O, son nefesine kadar siyasetin içinde oldu. 28 Şubat post-modern darbenin yıldönümü arifesinde solunum problemine bağlı kalp ve çoklu organ yetmezliği sebebiyle 27 Şubat 2011'de Ankara Güven Hastanesi‟nde son nefesini verdi.

 

Erbakan, 1 Mart 2011'de vasiyeti üzerine devlet töreniyle değil, önce Ankara Hacı Bayram Veli sonra İstanbul Fatih Camilerinde düzenlenen cenaze törenlerinin ardından dünyanın dört bir yanından gelen milyonlar tarafından Merkez Efendi Mezarlığında ebediyete uğurlandı. Ruhu şâd olsun.

 

*Bu biyografi medyada yer alan yazı ve açıklamalardan faydalanılarak yazılmıştır.

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 26.07.2020 - Güncelleme: 26.07.2020 11:22 - Görüntülenme: 8126
  Beğen | 6  kişi beğendi